[ad_1]
Kaynak, ESA
Jüpiter’in buzlu uydularından önde gelen Europa, Güneş Sistemimizde uzaylı yaşamına ev sahipliği yapma olasılığı en yüksek yer
- Yazan, Pallab Ghosh
- Unvan, Bilim Muhabiri
Pek oldukça gökbilimci artık evrenin başka yerlerinde yaşam olup olmadığını sorgulamıyor.
Bunun yerine yaşamı “ne vakit bulacağımızın” yanıtını arıyor.
Birçok bilim insanı önümüzdeki birkaç yıl içinde, Dünya dışı yaşamın izlerini keşfedeceğimiz mevzusunda iyimser.
Yakın gelecekte başlamış olacak bir Jüpiter misyonunu yöneten bir bilim insanı, gezegenin uydularında yaşamın izlerinin bulunmamasının “şaşırtıcı” olacağını söyleyecek kadar ileri gidiyor.
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) James Webb Uzay Teleskobu (JWST) kısa sürede Güneş Sistemimiz dışındaki bir gezegende yaşama dair ümit verici ipuçları tespit etmişti.
Devam eden ya da adım atmak suretiyle olan oldukça sayıda uzay görevi, tüm zamanların en büyük bilimsel keşfi için yeni bir uzay yarışının başladığını gösteriyor.
İskoçya Kraliyet Gözlemevi’nin başındaki Prof. Dr. Catherine Heymans, “Sonsuz yıldız ve gezegenle dolu, sonsuz bir evrende yaşıyoruz. Ve birçoğumuz, buradaki tek akıllı yaşamın biz olamayacağına ikna olmuş durumdayız.
“Artık evrende yalnız olup olmadığımız sorusuna yanıt verebilecek teknolojiye ve kabiliyete sahibiz” diyor.
‘Goldilocks bölgesi’
Teleskoplar artık uzak yıldızların yörüngesindeki gezegenlerin atmosferlerini çözümleme ederek, Dünya’da yalnızca canlı organizmalar tarafınca üretildiği malum kimyasalları arayabiliyor.
Bu şekilde bir keşfin ilk işareti bu ayın başlarında tespit edildi.
Dünya’da rahat deniz organizmalarının ürettiği bir gaza ilişik ilk işaret, 120 ışıkyılı uzaklıktaki K2-18b adlı gezegenin atmosferinde tespit edildi.
Gezegen, gökbilimcilerin “Goldilocks bölgesi” olarak adlandırdığı bölgede yer ediniyor.
Gezegen, yıldızından, yüzey sıcaklığının ne oldukça sıcak ne de oldukça soğuk olacağı kadar uzakta, yaşamı desteklemek için lüzumlu olan suyun sıvı halde bulunabileceği kadar uzakta.
Keşfi meydana getiren ekip bir yıl içinde coşku verici ipuçlarının doğrulanıp doğrulanmadığını öğrenmeyi umuyor.
Araştırmayı yöneten Cambridge Üniversitesi’nde Astronomi Enstitüsü’nden Prof. Nikku Madhusudhan, ipuçlarının doğrulanmasının “yaşam arayışıyla ilgili bildiklerimizi köktencilik halde değiştireceğini” söylemiş oldu.
BBC’ye konuşan Madhusudhan, “Eğer araştırdığımız ilk gezegende yaşamın izlerini bulursak evrende yaşamın yaygın olma olasılığını artıracak” dedi.
Gelecek beş yıl içinde evren ile ilgili bildiklerimizde “büyük bir dönüşüm” olacağını ön görüyor.
Ekibi K2-18b’de yaşamın izlerini bulamazsa araştırmalarına Goldilocks bölgesindeki ilk etapta 10 gezegenle ve muhtemelen sonrasında başkalarıyla devam edecekler.
Yaşama dair bir iz bulunamaması bile “bu tip gezegenlerdeki yaşam olasılığına dair mühim iç görüler sağlayacak”.
Projesi evrende yaşamın izlerini arayan birçok projeden bir tek biri.
Bu projelerden bazıları Güneş Sistemi’ndeki gezegenleri, bazıları oldukça daha uzakları, uzayın derinliklerini araştırıyor.
Kaynak, NASA
Sanat Eseri: K2-18 b, sıcaklığının yaşamı desteklemesine kafi gelecek kadar uzakta, kırmızıyla gösterilen, soğuk bir cüce yıldızın yörüngesinde dönüyor.
NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu kuvvetli olsa da sınırları var.
Telekop, oldukça uzakta olup Dünya kadar ufak olan gezegenleri tespit edemeyebilir. K2-18b’nin hacmi dünyanın sekiz katı.
Buna ek olarak yıldızına Dünya kadar yakın olan gezegenleri ışığın yansıması sebebiyle göremeyebilir.
NASA, Yaşanabilir Dünyalar Gözlemevi projesiyle bu probleminin üstesinden gelmeyi amaçlıyor.
2030’da yaşama geçmesi planlanan gözlemevi, pratikte yüksek teknolojiye haiz bir güneş kalkanı olarak işlev görüyor. Böylelikle gezegenin çevresinde döndüğü yıldızın ışığının minimize edilmesini sağlıyor.
Gelecek yedi yıl içinde yerde olması planlanan Avrupa Cenup Rasathanesi’nin (ESO) Aşırı Büyük Teleskop’u, Şili çöllerinden açık gökyüzünü inceleyecek.
Teleskobun 39 metre çapındaki aynası, bugüne dek bir alet için üretilen en büyük ayna olma özelliğinde. Bu özelliği haleflerine nazaran gezegen atmosferlerinde daha çok detay görmesini sağlayacak.
Gezegenlerin atmosferlerini çözümleme eden bu teleskopların üçü de maddeleri yaydıkları ışığa bakarak ayırt ediyor.
Teleskoplar o denli güçlüler ki, yüzlerce ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın yörüngesinde dönen bir gezegenin atmosferinden gelen ufak bir ışık huzmesini bile çözümleme edebiliyorlar.

Kaynak, NASA
Europa’nın kaplan çizgileri buzlu yüzeyindeki çatlaklardan kaynaklanıyor
Bazıları yaşamı uzak gezegenlerde arasa da bazıları arayışlarını yakınımızdaki gezegenlerle sınırlıyor.
Güneş Sistemimizdeki gezegenleri inceleyen gökbilimcilerin kuvvetli adayları içinde Jüpiter’in buzlu uydusu Europa var.
Europa’nın buzlu yüzeyinin altında, yer yer uzay boşluğuna su püskürten bir okyanus var.
NASA’nın Clipper ve Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) Jupiter Icy Moons Explorer (Juice) görevlerinin ikisi de oraya 2030’un başlarında ulaşacak.
Mars, hemen hemen yaşayan canlılar için elverişli bir yer değil sadece astrobiyologlar bir dönem kalınca bir atmosfere ve okyanuslara haiz olan gezegende yaşamın bulunduğunu düşünüyor.
NASA’nın Perseverance bulgu aracı, bir dönemler antik bir dere deltası olduğu kabul edilen bir kraterden taş örnekleri topluyor.
2030’lardaki ayrı bir görevse bu taşları Dünya’ya getirip rahat yaşam formlarına ilişik mikrofosiller olup olmadığını inceleyecek.

Kaynak, ESA
ESA’nın Huygens iniş aracı tarafınca yüzeye inerken çekilen Titan’ın görüntüsü
Uzaylılar bizimle temasa geçmeye çalışıyor olabilir mi?
Bazı bilim adamları Dünya dışı yaşamın bilim kurgunun sorusu bulunduğunu düşünüyor.
Sadece insanoğlu onlarca senedir uzaylıların ihtimaller içinde radyo sinyallerini arıyor.
Dünya Dışı Zeka Arayışı Enstitüsü (SETI) bu arayışı sürdürüyor. Sadece arayışları bugüne dek birazcık rastgele ilerledi.
James Webb şeklinde gelişmiş teleskopların medeniyetlerin Dünya haricinde gelişmesi için elverişli bölgeleri tespit ermesi SETI’nin bu bölgelere odaklanmasını sağlayabilir.
Evrende yaşam çalışmalarına odaklanan SETI Carl Sagan Merkezi’nin direktörü Dr. Nathalie Cabrol, bu durumun yeni bir momentum yarattığını düşünüyor.
Teleskoplarını yenileyen enstitü, uzak gezegenlerde kuvvetli lazer titreşimlerini arayan hususi aletler kullanıyor.
Oldukça nitelikli bir astrobiyolog olan Dr. Cabrol, bazı bilim adamlarının Seti’nin sinyal arayışına niçin şüpheyle yaklaştığını anlıyor.
Sadece Dr. Cabrol, uzak atmosferlerden gelen kimyasal izlerin, Ay’a yakın uçuşlardan elde edilmiş garip verilerin ve hatta Mars’tan gelen mikrofosillerin bile yoruma açık bulunduğunu korumak için çaba sarfediyor.
Bir sinyal aramak, “yaşam emareleri bulmaya yönelik çeşitli yaklaşımlar içinde en olasılık dışı olan şeklinde görünebilir. Fakat bununla beraber en kati kanıttır ve her an gerçekleşebilir”.
Dr. Cabrol, “Hakkaten anlayabileceğimiz bir sinyale haiz olduğumuzu hayal edin” diyor.
Otuz yıl ilkin, başka yıldızların çevresinde dönen gezegenlere dair hiçbir kanıtımız yoktu. Artık gökbilimcilerin ve astrobiyologların benzeri görülmemiş bir halde detaylı inceleyebileceği 5.000’den fazla şey ortaya çıkarıldı.
K2-18b üstünde çalışan ekibin bir üyesi olan Cardiff Üniversitesi’nden Dr. Subhajit Sarker’e nazaran, inanılmaz bir bilimsel buluştan daha fazlası olacak bir bulgu için tüm unsurlar mevcut.
“Eğer yaşam emareleri bulursak, bu bilimde bir devrim olacak ve bununla beraber insanlığın kendisine ve evrendeki yerine bakışında da büyük bir değişikliğe yol açacak.”
[ad_2]
İyi Haber

